4 yıl önce başlattığımız ve her çalışmayla daha büyük değişimler yaratan Yeşil Kampüs projesi kapsamında, Ayazağa yerleşkemizde bulunan ormanlık alanımızı tehdit eden çam kese böcekleriyle mücadeleye başladık. Kimyasal yöntemler yerine mekanik çözümleri kullandığımız, sürekli olması planlanan bu çalışma sayesinde, ormanlık alanımız, bitkilerimiz ve ağaçlarımız, dolayısıyla yerleşkemizdeki canlı yaşamına büyük zarar veren bir riski ortadan kaldırmayı amaçlıyoruz.
-2ce3a024bceeb6433bf21ff0000f8c30d.jpg?sfvrsn=3)
Prof. Dr. Hayriye Eşbah Tunçay: Ayazağa Yerleşkemiz tüm şehir için önemli bir ekolojik rezervdir.”
Çam kese böceğiyle mücadelemiz ve Yeşil Kampüs dâhilinde yerleşkemizde süren çalışmaların dünü, bugünü ve yarını konusunda Peyzaj Mimarlığı Bölümü öğretim üyemiz Prof. Dr. Hayriye Eşbah Tunçay ve Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Tayfun Kındap değerli görüşlerini bizimle paylaştılar. Akademisyenlerimiz çalışmaların geldiği noktayı ve bundan sonra Yeşil Kampüs bağlamında alınacak yol hakkında öğrencilerimizi, akademisyenlerimizi, idari personelimizi ve tüm İTÜ’lüleri aydınlatacak önemli bilgiler aktardı. Öğretim üyemiz Prof. Dr. Hayriye Eşbah Tunçay, Ayazağa Yerleşkemizin konumu itibarıyla yoğun yapılaşmanın içinde kalan bir yeşil alan olmasından ötürü büyük önem taşıdığını belirtti. Yeşil kampüs çalışmaları başlarken ana hedefin hem yapısal yönden hem de bitki örtüsü açısından dengeli, başta Sarıyer ve çevresi olmak üzere bütün kent ekolojisine hizmet veren bir bilim yuvasına ulaşmak olduğunu hatırlatan öğretim üyemiz, dış mekân üzerinden yapılan tematik çalışmalar sayesinde tüm İTÜ’lülere yaşanabilir bir yerleşke sunmak olduğunu söyleyen Tunçay, projenin başlangıç noktasının; kütüphane, kafeteryalar, spor tesisleri ve sosyal olanaklar sunan binaların yer aldığı bölge olarak belirlendiğini söyledi. Bu noktada yapılan peyzaj mimarlığı çalışmalarında, kampüsteki su döngüsünü ve biyolojik çeşitliliğin göz önüne alındığının altını çizen akademisyenimiz, gölet bölgesine daha fazla destek verecek bir anlayışla kolları sıvadıklarını vurguladı. Yeşil Kampüs projesinden önce yoğun asfalt kullanılan otoparkların, sınırlı yeşil alanların ve geçirimsiz yüzeylere sahip olması nedeniyle bitki örtüsü olmayan boş alanlarla dolu bir yerleşkeye sahip olduğumuza dikkat çeken Tunçay, Yeşil Kampüs projesiyle birlikte bugün gelinen noktada Ayazağa yerleşkemizin, tüm İstanbulluların ziyaret ettiği, zengin bir biyolojik çeşitliliğe sahip alan hâline geldiğini söyledi. Proje kapsamında milyonlarca bitkinin yetiştirildiği ve pek çok farklı türün Ayazağa Yerleşkemizde hayat bulduğunu belirten Tunçay, bunun sosyal yansımalarını da gördüklerini ifade etti. Akademisyenimiz buna örnek olarak, öğrencilerimizin yeşil alanlarla kurduğu ilişkinin gelişmesini gösterdi. Çalışmalarda daha az su kullanımı amacıyla, suya en az ihtiyaç duyan bitkilerin seçilmesine özen gösterdiklerini önemle vurgulayan öğretim üyemiz Yeşil Kampüs’ün İstanbul’un diğer alanları için de bir model proje olduğunu orman dokusu ve gölet bölgesiyle önemli bir ekolojik rezerv oluşturan kampüsümüzün uluslararası çapta alacağı bir sertifikayla da bilinirliğinin artması için çalışacaklarını sözlerine ekledi.
Prof. Dr. Tayfun Kındap: “Yeşil Kampüs çalışmaları için tüm İTÜ’lülerden destek bekliyoruz.”
Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Tayfun Kındap ise 4 yıl önce başlayan Yeşil Kampüs projesinin, zor bir ortamda ama iyi bir kurguyla hayata geçtiğini, zorlukların aşılmasında Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca ile kendisinin uzmanlık alanının atmosfer olayları ve iklim bilimleri olmasının yanında, yönetim kademesinde ve üniversitemizin diğer birimlerinde çevre konusunda uzman akademisyenlerin olmasının büyük bir avantaj olduğunu belirtti. Çalışmaların getirdiği başarıda Teknik Üniversite’deki bilgi birikiminin oldukça önemli olduğunu söyleyen Kındap, tüm bu faktörlerin bir araya gelmesiyle Yeşil Kampüs’ün karşılığını verecek iyi bir yapılanmanın ortaya çıktığını vurguladı. Projenin hazırlık aşamasında mevcut şartlar nedeniyle “önce yıkmak, sonra yerine koymak” şeklinde ilerlenmesi gerektiğinden önce İTÜ’lüleri bu çalışmalara ikna etmeleri gerektiğini kaydeden Rektör Yardımcımız. Çalışmaların meyveleri alındıkça İTÜ’lülerin projeye olan inancının arttığına dikkat çekti. Yeşil Kampüs’ün sadece “yeşil”i değil, engellileri, yeniden dönüşümü ve kampüsün günümüz şartlarında hem alt hem de üst yapısıyla sürdürülebilir bir hâle getirilmesi anlamlarına da geldiğinin altını çizen Rektör Yardımcımız; daha yaşanabilir, estetik, anlamlı ve sürdürülebilir bir yerleşke elde edildiğini, fakat bunu yeterli görmediklerini de ifade etti. Kındap, Yeşil Kampüs projesiyle birlikte çok eski bir kampüse yeniden hayat verildiğini ama sıradaki hedefin “akıllı kampüs”e ulaşmak olduğunu sözlerine ekledi. Doğru bir su ve enerji yönetimi, doğru bir ulaşım sistemi ve hava kalitesi yüksek bir kampüsün kurgulanması gerektiğini belirttikten sonra, proje çalışmaları sırasında çok büyük sorunların da tespit edildiğine vurgu yaptı.
Ayazağa Yerleşkemizde insan eliyle oluşturulmuş, nitelikli olmayan, sık dikilmiş ve böcek istilasına açık ormanlar olduğunu söyleyen Rektör Yardımcımız, çalışmalar esnasında kurumuş ve böcek istilasına uğramış ağaçlar ile dip temizliği yapılmadığından çeşitliliğini yitirmiş bir bitki örtüsüyle karşılaştıklarını ve bu sorunun çözümünü düşünürken bunun uzmanlık isteyen ve maddi olanaklar gerektiren bir süreç olduğunun görüldüğünü söyledi. Son zamanlarda yaptıkları tespitlerde böcek istilasının oldukça yüksek düzeyde seyrettiğini ve ormanlarımızı kaybetme riskiyle yüzleştiğimizi belirten Prof. Dr. Tayfun Kındap, bu nedenle maliyeti ne olursa olsun bir koru ve sürdürülebilir orman planına geçilmesi gerektiğinde görüş birliğine vardıklarını aktardı. Her üç ağacımızdan birinin bu riski taşıdığının üzerinde duran ve bu noktada özellikle de çam kese böceklerinin oluşturduğu tehdide dikkat çekti. Kimyasal yöntemler kullanılması durumunda, sayısız canlının yaşadığı ormanlık alanlarımızda sadece bir böcekle mücadele ederken diğer hayvan türlerini de kaybedebileceğimizi hatırlatan akademisyenimiz; daha masraflı ve zor bir yöntem olmasına rağmen, doğal yöntemler yoluyla mücadele etmeyi tercih ettiklerini söyledi.
Ormanlarımızın sağlığı için zaman içinde sağlıklı olanları bırakılarak, İstanbul’a ve Marmara Bölgesi’ne özgü ağaçların Ayazağa Yerleşkemize dikilmesi gerekeceğini ifade eden Kındap, bu sebeple uzun vadeli bir koru planının oluşturulduğunu da sözlerine ekledi. İstanbul’un belli dönemlerde kuraklık sorunuyla karşı karşıya kaldığını, bu sebeple de Yeşil kampüs kapsamında göletimizin asla kurumayacak bir düzeye getirildiğini söyleyen Kındap, aşırı yağış olduğu takdirde karşılaşılabilecek taşkın olayları hâlinde göletten sağlıklı bir şekilde su tahliyesi sağlayacak sistemi de hayata geçirdiklerini belirtti. Yeşil Kampüs çalışmalarının kampüse yağan temiz yağmurun gölete aktarılmasını sağlayacağını; çatı, kanal ve yollardan akan yağmur sularının buraya iletilmesi noktasındaki projelerin de yavaş yavaş hayata geçtiğinin müjdesini verdi. Kındap bu çalışmalar sonunda, Ayazağa Yerleşkemizin sadece gölet suyundan sulandığı bir su yönetimi elde edileceğine de dikkat çekti. Başta güneş enerjisi olmak üzere kendi enerjisini üretebilen bir kampüs olma yolunda çalışmaların sürdüğünü anlatan akademisyenimiz, Yeşil Kampüs kapsamında, sıfırdan kurgulanmamış bir kampüs olması sebebiyle yaşanan zaman ve maliyet sorunlarına rağmen; Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP), TÜBİTAK ve İSTKA desteklerinin de yardımıyla akademisyenlerimizin Yeşil Kampüs’e uygun çalışmalar yapmaya başladığını ve bunun son derece mutluluk verici olduğunu söylüyor. Yemekhaneden çıkan ve kampüste yaşayan hayvanlarımızın yiyemeyeceği atıklardan enerji üretmeye başlamamızı, hatta bu atıklardan gübre üretilip Yeşil kampüs çalışmalarında kullanılmasını ise bunun en güzel örneklerinden biri olduğunu ifade etti.
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Hakyemez: “Çam kese böceğiyle mücadelede Ayazağa Yerleşkesi güzel bir örnek oluşturuyor.”
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Entomolojisi Koruma Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Hakyemez ise ülkemizdeki bitki örtüsü göz önüne alındığında en çok risk oluşturan böceklerden birinin çam kese böceği olduğunu ve oldukça yaygın görülen bu sorunun ağaç ve bitki gelişimine büyük zarar verdiğini söylüyor. Hatta bu böceklerin verdiği zararın ardından, diğer zararlı böcekler ve hastalıkların da etkisini artırdığını, en sonunda ağacın ölümüne neden olduğuna dikkat çekiyor. Çamkese böceğine karşı mekanik ve biyolojik mücadele yöntemleri konusunda son yıllarda önemli adımlar atıldığını ve buna en iyi örneklerden birinin Ayazağa Yerleşkemizdeki uygulama olduğunu vurgulayan Hakyemez, kampüsümüzün ormanlık alanında bulunan ağaçlara zarar veren çam kese böceğiyle mücadelede, canlının vücudunda “kese” olarak ifade edilen bölümüne odaklanıldığını, bu bölümün böceğin lavralarını sakladığı ve bu lavraların geceleyin ortaya çıkıp ağaç yapraklarını yedikten sonra tekrar geri döndüğü yer olduğu üzerinde duruyor. Yerleşkemizdeki bu soruna karşı mekanik yöntemlerin son derece doğru ve etkili bir şekilde kullanıldığını kaydeden akademisyen, keselerin mekanik olarak toplanması ve uygun tekniklerle imha edilmesinin, mücadelenin sürekliliği açısından oldukça önemli olduğunu hatırlatıyor.
Mekanik mücadelede kullanılacak, Ege Trap adı verilen tuzaklara düşecek çam kese böceklerinin böylece popülasyonunun azalması ve kampüsümüzdeki canlı yaşamının korunması amaçlanıyor.